Tiradlar - Tirad Örnekleri - Oyuncu Adayları İçin Tiradlar

Konu Sahibi
selmansonmez
Katılım
30 Ara 2018
Konular
378
Mesajlar
683
Tepkime puanı
53
Çevrimiçi zaman
1 saat 10 dakika
Yaş
34
Konum
Antalya
Ticaret
0 / 0 / 0
Oyunu Adı: Don Cristobita ile Dona Rosita'nın Acıklı Güldürüsü
Yazan: Federico G. Lorca
Çeviren: Memet Fuat



SİVRİSİNEK – Bayanlar, bir de baylar! Dinleyin hele! Küçük, delikanlı, kapa çeneni... sen de, küçük hanım, otur yerine, yoksa öyle bir pataklarım ki seni, yerinden bile kıpırdayamazsın bir daha! Susun, sessizlik babasının evindeymiş gibi dolaşsın dursun. Susun, susun da son söylenen sözlerin tatlı kalıntıları süzüle süzüle suyun dibine otursun. (Bir davul sesi.) Ben, bir de benim bu kumpanyam ta eskiden, soylu kişilerin tiyatrosundan kalmayız; kontların, markizlerin tiyatrosundan; altınlar, aynalar tiyatrosu; hani şu soylu bayların uyumaya geldiği, soylu bayanların da... onların da uyumaya geldiği... Beni, bir de benim bu kumpanyamı kapatıp üstümüze kilidi basmışlardı. Neler çektik, bilemezsiniz. Ama bir gün ben anahtar deliğine gözümü uydurdum, ışıkta taze menekşe gibi titreyen bir yıldız gördüm. Zorladım, dayandım, sonuna kadar açtım gözümü... çünkü rüzgar delikten içeri parmağını sokmuş, gözümü kapatayım diye dürtüp duruyordu... o yıldızın altından, cici kayıkların yol sürdüğü geniş bir ırmak bana bakıp gülümsedi. Söyledim arkadaşlarıma, tarlalardan, çayırlardan koşa koşa kaçtık, basit insanları, soylu olmayan kişileri aradık; onlara belki gösterebiliriz diye şeyleri, küçük şeyleri, küçük, minik işlerini dünyanın; dağlardaki yeşil ayların altında, kıyılardaki gül rengi ayların altında. Eh, şimdi de ay yükseldiğine, ateşböcekleri ufacık mağaralarına çekildiklerine göre, "Don Cristobita ile Dona Rosita'nın Acıklı Güldürüsü" adlı oyunumuza başlayabiliriz. Kaba Cristobita'nın tersliklerine, yaratacağı üzüntülere, Dona Rosita'nın çekeceği acılara hazırlayın kendinizi; yalnızca bir kadın değil Dona Rosita, donmuş suların üzerinde uçan bir yağmurkuşu, dokunsan kırılıverecek, küçücük bir ispinoz; onun çekeceği acılara ağlamaya hazırlanın. Hadi, başlayalım öyleyse! (Çıkmasıyla girmesi bir olur.) Gel, şimdi... ÇAL!... RÜZGAR GİBİ ES!... şu merak dolu yüzleri yala geç; al götür iç çekişlerini dağların ardına; sevgilisiz küçük kızların gözlerinde biriken yaşları kurut!
(Müzik)
Dört küçük yaprağı vardı
ağacımın
da rüzgar...
aldı götürdü.



 
Konu Sahibi
selmansonmez
Katılım
30 Ara 2018
Konular
378
Mesajlar
683
Tepkime puanı
53
Çevrimiçi zaman
1 saat 10 dakika
Yaş
34
Konum
Antalya
Ticaret
0 / 0 / 0
Oyunun Adı: Cyrano de Bergerac
Yazan: Edmond Rostand
Çeviren: Sabri Esat Siyavuşgil

CYRANO – Bu kadarı az delikanlı! Asıl iş edada. Mesela bak, hoyratça, “Burnum böyle olsaydı mösyö, mutlak Dibinden kestirirdim!†Dostça, “ Yana yatmaz mı? Senden önce davranıp kadehe batmaz mı?†Tarifle, “Burun değil bir kere, coğrafyada Böylesine dağ denir, dağ değil, yarımada!†Mütecessis, “Acaba ne işe yarar bu alet? Makas kutusu mudur, divit midir, izah et?†Zarifhane, “kuşları sevdiğiniz besbelli! Yorulmasın diye yavrucaklar, temelli Tünek kurmuşsunuz!†Pürneşe, “ Birader şu Koskocaman burunla türün içince, komşu yangın var demiyor mu?†Müdebbir; “Aman yavrum! Bu ağırlıkla yere düşmenden korkuyorum!†Müşfik, “Yaptırın ona küçük bir şemsiye, Yazın fazla güneşten rengi solmasın diye!†Alimane, “Görmüşüm Aristophanes’de belki Hippocampelephantocamelos adındaki Hayvanın burnu gayet büyükmüş!Sen ne dersin?†Nobran, “Zaten bilirim, sen misafir seversin; Bu şapka asmak için mükemmel icat!†Şairane, “Ey burun, bütün cihana inat, Seni baştan aşağı nezle etmeye kaadir Tek rüzgâr bulunamaz, karayel müstesnadır!†Hazin, “Bir de kanarsa, Kızıldeniz! Ne bela! Hayran, “ Lavantacıya ne mükemmel tabela!†Lirik, “Bu Tanrıların bindiği bir gemidir!†Safiyane, “Abide ne günleri gezilir?â€â€ Hürmetkârane, “Mösyö, kibarsınız muhakkak, Yoksa var mı cumba sahibi olmak!†Köylü, “Vış anam! Bu ne? Bilmem guş muh, balık mıh? Yoğusa tohuma kaçmış bir salatalıh mı?†Sivri akıllı, “Bunu tombalaya koymalı! Kim elinden kaçırmak ister böyle bir malı?†Ve hıçkıra hıçkıra nihayet, Pyrame gibi, “Bu ne felaket! Bu ne musibettir Yarabbi! Böyle berbat edip de yüzünü sahibinin, Şimdi de utancından kızarıyor, bak hain!†-Olsaydı biraz nükte, biraz malumatınız, İşte karşıma geçer bunları sayardınız. Fakat sizde nükteden eser yok zerre kadar, Neyleyeyim Cenabıhak ihsan buyurmamışlar! Zaten bir parça icat kudreti olsa bile, Böyle seçkin, muhterem huzzar önünde hele, Bana bu şakaları yapmazdınız elbet. Ağzınızdan çıkmaya daha olmadan kısmet Bunlardan bir tekinin en ufak başlangıcı, Karşınıza Bergerac’ın kılıcı! Ben bunları söylerim, oldukça belagatla! Başkasından dinlemem fakat tekini bile.
 
Konu Sahibi
selmansonmez
Katılım
30 Ara 2018
Konular
378
Mesajlar
683
Tepkime puanı
53
Çevrimiçi zaman
1 saat 10 dakika
Yaş
34
Konum
Antalya
Ticaret
0 / 0 / 0
Oyunun Adı : KLEOPATRA
Yazar : William Shakespeare
Türkçesi : Sebahattin EYÜBOĞLU



KLEOPATRA
Varım yoğum burada yazılı; küçük şeyler dışında,
Altın, gümüş, mücevher olarak nem varsa
Tam değeriyle gösterilmiştir hepsi.
Seleucus nerede?
( Seleucus girer )
İşte hazineme bakan; sorun kendisine efendimiz,
Başı üzerine yemin ederek söylesin
Kendime hiçbir şey ayırmadığımı.
(Seleucus bunun doğru olmadığını söyler )
Bak Caesar, bak da gör, zafer nasıl
Ardından sürüklüyor herkesi! Benim adamlarım
Senin şimdi. Durum değişirse seninkiler benim olur.
Bu Seleucus' un nankörlüğü kudurtuyor beni.
Ah seni köle, parayla sevişenlere güvenmek!
Gibi bir şeymiş demek sana güvenmek!
Ne kaçıyorsun geri? Kaçarsın ya! ama bil ki,
Kanat bile taksalar,yakalar oyarım o gözleri ben.
Seni köle, seni yüreksiz kalleş, satılık köpek,
Alçakların alçağı seni!
Ah Caesar, ne acı yüzkarası bu ?
Sen yücelerden inip beni görmeye gelmişsin,
Sultanlığınla ben zavallıya zarar vermişsin,
Kendi adamımsa, bunca ağır utançlarıma
Bir utanç daha ekliyor hainliğiyle.
Dile iyi yürekli Caesar, diyelim ki
Bazı kadın süsleri ayırmışım kendime,
Değersiz oyuncaklar. Ona buna hediye olarak
Verebileceğimiz şeyler, ya da diyelim
Livia'nın, Octavia'nın desteklerini kazanmak için
Kendilerine sunmayı kurduğum
Daha değerli birkaç hediye saklamışım bir yana.
Bunu suç diye ele vermeye kalkmalı mıydı
Ekmeğimi yemiş bir adam?
( Seleucus'a )
Git buradan, rica ederim; tutuşacak yoksa,
Karabahtımın külleri içindeki öfkem.
Bir insan olsan, acımazlık edemezdin bana.
Dünya bilsin ki, biz en büyükler
Başkalarının yaptıklarıyla kötüleniriz.
Düştüğümüz zaman da bizim sırtımıza yüklenir
Başkalarının sorumlulukları.
Acınacak insanların bu yüzden.
 
Konu Sahibi
selmansonmez
Katılım
30 Ara 2018
Konular
378
Mesajlar
683
Tepkime puanı
53
Çevrimiçi zaman
1 saat 10 dakika
Yaş
34
Konum
Antalya
Ticaret
0 / 0 / 0
Oyunun Adı : ROMEO ve JULIET
Yazan : Wiliam Shakespeare
Türkçesi : Özdemir NUTKU

JULIET

Ah, Romeo, Romeo! Neden Romeo'sun sen?
İnkar et babanı, adını yadsı!
Yapamazsan, yemin et sevdiğine
Vazgeçeyim olmaktan ben.
Benim düşmanım olan adındır yalnızca
Sen sensin, Montague olmasan da
Hem Montague nedir ki? Ne eli bir erkeğin,
Ne ayağı, ne kolu, ne yüzü, ne de başka bir parçası.
N'olur bir başka ad bul kendine.
Adın ne değeri var-Şu gülün adı değişse bile
Kokmaz mı aynı güzellikte?
Romeo, bırak, at bu adı? Senin parçan olmayan
Bu ada karşılık al bütün varlığımı.
Nasıl geldin buraya söyle, hem niye?
Bahçenin duvarları yüksek, zor aşılması,
Kim olduğunu düşün bir de,
Mezar olur sana bu yer, bizden görürlerse.
Bir görürlerse sana kıyarlar.
Dünyada hiç istemem senin burada gömülmeni.
Biliyorum, gecenin maskesi var yüzümde,
Olmasaydı eğer, duyduğun için demin söylediklerimi
Nasıl kızardığını görürdün yanaklarımın.
Çok isterdim ah bir güzel uyup göreneklere
Demin söylediklerimin tümünü inkar etmeyi!
Ama uğurlar olsun görgü kurallarına.
Seviyor musun beni? ''Evet,'' diyeceksin, biliyorum,
Sözüne güveneceğim ben de; ama yemin edeyim deme,
Belki de tutamazsın; Zeus alay edermiş derler
Sözünü tutamayan aşıklarla.
Romeo, beni seviyorsan söyle bana açıkça.
Kolayca elde edilmiş sanıyorsan beni eğer,
Çatayım kaşlarımı, naz yapıp ''Hayır,'' diyeyim sana,
Ta ki sen kapanasın ayaklarıma.
Yoksa dünyada yapmam öyle bir şey.
Doğrusunu istersen güzel Montague,
Çılgınca seviyorum seni; belki de bu yüzden
Hoppaca buluyorsundur benim hareketlerimi;
Ama inan sevgilim, daha bağlı olacağım sana
Daha kurnaz olup da çekingen duranlardan.
İtiraf etmeliyim ki, daha çekingen davranmalıydım,
Ama farkına varmadan ben, seni sevdiğimi
Ağzımdan işitmişsin. N'olur bağışla beni,
Hafifliğe yorma sakın,
Karanlık gecenin açığa vurduğu çaresizliğimi.
 
Konu Sahibi
selmansonmez
Katılım
30 Ara 2018
Konular
378
Mesajlar
683
Tepkime puanı
53
Çevrimiçi zaman
1 saat 10 dakika
Yaş
34
Konum
Antalya
Ticaret
0 / 0 / 0
Oyunun adı : Keşanlı Ali Destanı
Yazar : Haldun Taner

Zilha :
Ne diyordum efendicağızıma söyleyim. Beni bu eve evladı manviyatlık aldılar. Bir çocuğu birde Şamamayı gezdiriyorum. İşim o kadar. Şamama evin köpeği. Burda medeniyet varmış be. Eskiden ayaklarımı aydan aya yıkardım. Hem de çorabımı çıkarmadan. Oldu olacak ikisi birden yıkansın diye. Şimdi her gün banyo yapıyorum. Allahın günü yıkanan deri ne kadar yumuşak oluyormuş meğer. Amonyak kokusuna öyle alışmışım ki, burada temiz hava ilkin ciğerlerime dokandı.
(Gider masanın üstünden bir resim alıp gösterir)
Filiz'in babası Bülent Bey, illetli fakir;karısı evden kaçmış.Adam da böyle sönmüş fenere dönmüş.İhya Bey doktorlara ne paralar yedirmiş,nafile...Melankoli diyorlar düşman başına.Bana bazen tuhaf tuhaf koyun gibi bakar.(taklidini yapar)Çok dokanıyor içime.Hani birinci perdede çişini bile unutan bunak profesör vardı ya,deli doktoruymuş meğer o.Küçük beye şimdi o bakıyor. İki de bir evde benim kılık kıyafetime bile karışır.Yok saçını şöyle tara,yok gözünü böye boya Deli mi ne?
İhya Bey buba adam. Tuttuğu altın olsun, neme lazım. Beni kızı gibi sever. Sen bizim evin maskotusun kız diyor. Uğur getiriyormuşum diye arada bir makas alır. Olacak artık o kadar. Madam olgaya tenbihat geçmiş. Bana oturup kalkma konuşma öğretsin diye. Kim bilir belkide iyi bir kısmet çıkarsa sevabına everecekler. Dünyada hayır sahabları daha ölmedi...
(kapı vurulur)
Madam galiba. Sen misin madamcığım, buyur...
 
Konu Sahibi
selmansonmez
Katılım
30 Ara 2018
Konular
378
Mesajlar
683
Tepkime puanı
53
Çevrimiçi zaman
1 saat 10 dakika
Yaş
34
Konum
Antalya
Ticaret
0 / 0 / 0
ÜVEY KIZ
Durun! Durun! Önce küçüğü havuza indireyim!
(Koşup küçük kızı alır, önünde eğilir, yüzünü ellerinin içine alır)
Zavallı yavrucak, neredeyiz demek ister gibi, şu iri gözlerinle şaşkın şaşkın bakıyorsun! Bir tiyatro sahnesindeyiz, şekerim! Sahne nedir mi? Bir yer ki, orada gerçek olaylar canlandırılır, oyunlar oynanır. Şimdi biz de oyun oynayacağız. Gerçekten, ya! Sen de.
(Bağrına bastırır, hafifçe sağa sola sallayarak onu kucaklar)
Oh, canım, canım benim, sen ne fena bir oyun oynayacaksın!
Senin için ne kötü şeyler düşünmüşler! Bahçe, havuz.Eh, yalancıktan bir havuz, belli.Felakete bak ki, burada her şey yalancıktan şekerim. Senin gibi küçük bir çocuk, gerçek havuzdan çok, bu yalancıktan havuzdan hoşlanır; içinde güzel güzel oynarsın da onun için. Fakat hayır, başkaları için bu bir oyun, ama senin için öyle değil, çünkü sen, yavrum gerçeksin ve gerçekten güzel, kocaman, yeşil bir havuzda oynuyorsun. Senin havuzunu bambu ağaçları gölgeliyor, içinde bu gölgeleri yırtarak yüzen minnacık ördekler var. Sen bu ördeklerden birini yakalamak istiyorsun.
( Herkesi dehşet içinde bırakan bir çığlıkla )
Yapma, Rosetta'cığım, yapma, annen oğluyla uğraşıyor, seninle ilgilenemiyor! Ben de hülyalarımın peşindeyim.


ALTI KİŞİ YAZARINI ARIYOR
Pırandello ( 1867-1939)
Türkçesi : Feridun TİMUR
 
Konu Sahibi
selmansonmez
Katılım
30 Ara 2018
Konular
378
Mesajlar
683
Tepkime puanı
53
Çevrimiçi zaman
1 saat 10 dakika
Yaş
34
Konum
Antalya
Ticaret
0 / 0 / 0
BERBER
Dayanamayacağım daha.
Öldürür bre, beni öldürür.
Neremde taşıyorum onları?
Kafamda, kursağımda, barsaklarım da sancıyla
Kapkara bir sancıyla, tüylü canlı
dokundum avuçlarıma bulaştı kulakları
derimden içeri geçti.
Bir çift mağara olurlar düşümde
çekerler beni dolambaçlarından içeri
garip yankılarla boğulup giderim,
oysa bir türküye yüklenebilirim:
( Türkü söyler gibi )
Mİ-DAS-IN KU- LAAK- LAA- RI
Ahh kimse işitti mi?
Bir tek kişiye söylesem,
o da kimseye söylemese? Sonra o da kimseye söylemese.
o da kimseye söylemese, o da kimseye söylemese böylece
kimse kimseye söylemese, kimse bilmese?
Öff, öldürür bre, beni öldürür.
Midas'ın gizini tuttum böyle oldum
Ya kara bildiricilerin gizini tutsaydım?
Kader cadılarının?
Ooof, kusmalıyım Midas'ın kulaklarını
o gün bu gün sancıyla içimde
kapkara bir sancıyla
taşıyorum onları
Salyam geliyor. Bu kuyu işimi görür.
( Kuyuya eğilirken içinden bir keçi fırlayıp kaçar )
Uh, o ne?..Söz verdim ama Midas'a şerefim üzerine söz verdim.
Keçiler tabanımı yalasın ki söz verdim.
Bu kuyu işimi görür.
( Eğilip kuyunun içine seslenir. Kuyu sesleri uğultuyla yankılar )
Oooooo, Oooooo, Hoooooy
Nasıl yankıyor kuyu. Canlı. Beni işitir.
Ama söylemez, işitir beni, söyleyemez
Heeey, heeeey. Ooooo. Kocaman bir kulak bu kuyu.
Beni işitir ama söyleyemez. Ooooo. Nasıl yankıyor kuyu ?
Öyleyse işit kuyu, yankıya yankıya işit
Cehennemin yedi kat derinliğine kadar işit
İşit kuyu, işit.Hoooy, Midas'ın kulakları eşek kulakları
Eşek kulakları
Midas'ın kulakları eşek kulakları
Midas'ın eşek kulakları
Eşek kulakları Midas'ın
Midas'ın kulakları eşek kulakları
Midas'ın kulakları eşek kulakları
Midas'ın kulakları. Ohh.
( Kuyu başında yığılır kalır )

MİDASIN KULAKLARI
Güngör Dilmen
 
Konu Sahibi
selmansonmez
Katılım
30 Ara 2018
Konular
378
Mesajlar
683
Tepkime puanı
53
Çevrimiçi zaman
1 saat 10 dakika
Yaş
34
Konum
Antalya
Ticaret
0 / 0 / 0
HELENA
Oo, anlaşılan bu da çeteden. Şimdi üçü bir araya gelmiş,
Kendilerince eğleniyor, oyuncak gibi oynuyorlar onurumla.
Seni hain, seni iyilik bilmez Hermia;
Sen de mi bunlarla kafa kafaya verdin,
Bana bu iğrenç hakaretleri layık gördün?
Hani içtiğimiz su ayrı gitmiyor;
Her saatimiz birlikte geçiyordu;
Kardeşlik yemini etmiş,
Bizi ayırıyor diye, ayağına tez zamanı paylaşmıştık!
Okul arkadaşlığı, tertemiz çocukluğumuz, hepsi unutuldu mu?
Gün olmuş, iki hünerli Tanrı gibi, iğnelerimizi almış,
Bir mindere oturmuş, bir minder üzerinde
İkimiz bir çiçek yaratmıştık.
Duygularımız bir, bir ağızdan söylemiştik şarkımızı.
Ellerimiz, bedenlerimiz, seslerimiz, düşüncelerimiz
Kaynaşmıştı sanki.Birlikte büyüdük: bir çift kiraz gibi;
Görünüşte ayrı, ama ayrım yerinde birleşmiş,
Bir sap üzerinde şekillenmiş iki şirin tane.
Görünüşte iki beden, ama atan tek yürek:
Bir şövalyenin armasındaki birbirinin tıpkı resimler gibi ,
Tek kişiye ait ve tepesinde tek bir başlık.
Yılların sevgisini ikiye mi ayıracaksın şimdi?
Bu adamlara katılıp zavallı arkadaşını mı ezeceksin?
Ne dostluğuna yakışır bu, ne genç kızlığına.
Sızıyı duyan yalnız ben olsam da,
Hem kendi adıma kınıyorum seni, hem kızlar adına
Sen değimlisin Lisander'ı peşime takan;
Yüzümü gözümü övsün , beni küçük düşürsün diye?
Öteki sevdalın Demetrius'u sen kışkırtmadın mı?
Daha biraz önce beni ayağıyla iten,
Tanrıça, peri kızı,göksel, eşsiz, seçkin, diyor şimdi.
Nefret ettiği kişiye insan bunları neden söyler,
Hele Lisander, ruhu senin aşkınla doluyken:
Niye onu inkar eder, bana sevgi gösterisi yapar?
Senin izninle, senin kışkırtmanla tabii.
Ne olmuş senin kadar hoş, senin kadar çekici,
Bahtı açık değilsem?
Sevilmeden seviyor, hep itiliyorsam ne olmuş?
Hor görmektense acımam gerekmez mi bana?
İyi, iyi devam edin, üzülmüş gibi yapın,
Arkamı döndüğümde dil çıkarın, dudak bükün;
Birbirinize göz kırpın,sürdürün bu tatlı şakayı.
Neşenizi bozmazsanız, bakarsınız tarihe geçer.
Biraz acıma duygusu, biraz terbiye olsaydı sizde,
Böyle alay konusu yapmazdınız beni.
Neyse, haydi hoşçakalın;
Belki kusur bende , çaresi ya ayrılıkta ya ölümde.


HELENA
William SHAKESPEARE
Türkçesi :Bülent BOZKURT
 
Konu Sahibi
selmansonmez
Katılım
30 Ara 2018
Konular
378
Mesajlar
683
Tepkime puanı
53
Çevrimiçi zaman
1 saat 10 dakika
Yaş
34
Konum
Antalya
Ticaret
0 / 0 / 0
MEHMET

Diğer çoğu hastalıkta olduğu gibi benimkinin de temelleri çocukluğuma
dayanıyor. Hayır hayır düşündüğün gibi baskı altında falan büyümedim,
şiddete de maruz kalmadım. Bahçesinde onlarca ağaç olan bir evde
büyüdüm. Bir sürü arkadaşım vardı ve çok da iyi bir ailem. Şimdi “bütün
bunlara rağmen nasıl oldu da kafayı yedin†diye soracaksın bana. Peki
söylüyorum: Benim hastalığım; insanlara mutluluk vermek… Bakma bana
öyle garip garip. Ciddiyim ben. Küçüklüğümden beri çevremdeki herkese
bıkmadan, usanmadan mutluluk vermeye çalıştım. Başkaları mutlu
olduğunda ben daha da mutlu oldum. Neden diye sorma sakın. Ben gerçek
bir insan olmaya çalıştım. Bir de çocukluğumda bir film izlemiştim.
İnsanları sadece güldürerek tedavi eden bir doktor vardı filmde. Ondan
etkilenmiş olabilirim biraz. Düşünsene; ilaç yok, sadece gülücükler var.
Bunu kendime vazife olarak aldım ve büyüyüp kocaman bir adam olana
kadar da herkesi mutlu etmeye çalıştım. İnsanların sorunlarını dinlemek ve
çözümler üretip onlara sunmak hoşuma gidiyordu. Hatta biliyor musun öyle
güzel bir mutluluk zinciri kurmuştum ki bir kişinin sorununu başkalarıyla
tartışıp fikirleri sentezliyor ve en iyi çözümü o kişiye sunuyordum. Bütün
bunları not ettiğim kocaman bir defterim vardı. Nitekim gel gör ki işler pek
yolunda gitmemeye başladı. İnsanlar bir süre sonra bana sırt çevirdiler. Hep
gülmek olmazmış. Sorunları da yaşamak, hüznü de tatmak gerekirmiş. Beni
her an mutlu görenler artık bana bir uzaylıymışım gibi bakmaya başladılar.
Aslında onların biraz da haklı olduğunu anladığımda artık çok geçti.
Dışlanmıştım. Nasıl ki büyük bunalımlar yaşayanlar deli ilan ediliyorsa hep
mutlu olanlar için de aynı şey geçerliymiş.

Anlayacağın sonunda kendimi bu ruh sağlığı hastanesinde buldum. Kendini bulmak…
Ben gerçekten kendimi burada buldum çünkü burada bir sürü sorunlu var. Ve
ben de hepsinin yardımına koşabilirim.

Oyun Adı: Hayaller ve Gerçekler
Yazarı : Kemal ORUÇ
 
Konu Sahibi
selmansonmez
Katılım
30 Ara 2018
Konular
378
Mesajlar
683
Tepkime puanı
53
Çevrimiçi zaman
1 saat 10 dakika
Yaş
34
Konum
Antalya
Ticaret
0 / 0 / 0
Ben üzülmüyor muyum sanıyorsunuz?
İçine düştüğümüz bu anlamsızlık,
Bu döngünün ziyanı bana dokunmuyor mu sanıyorsunuz yoksa?
Hayatın bu kadar kendini açık ifade ettiği dönemde
Acımasızlığı görmüyor musunuz?
Sağınıza bakın, solunuza bakın
Ama kör ebe niyetine değil.
Çıkarın artık yancıklarınızdan at gözlüklerinizi
Çıkarın.
Beni yargılamayın dostlar,
Benimde ahbabımdır Bülent hoca bilirsiniz
Hepinizden daha çok severim hatta,
Ama onun bu çaresizliğini bu düşkünlüğünü görünce
İçimde ki bir başka ben duur, diyor, duuur dostlar.
O adam, Bülent hoca, kırk yıl boyunca, okudu okuttu.
Analığımıza, babalığımıza paydaş oldu.
Ama şimdi nerde,
Bizim gibi işe yaramayan
Ve bir baltaya sap olamamış,
işçi kahvehanesinde sürünen
İnsancıklarının içinde.
Niye
Ekmek davası için.
Ne ekmeği beyim, ekmek mi kaldı.
Ona söylediğim, o mahsumiyetsiz kelimelerin azabını çekmiyor muyum sanıyorsunuz?
Yoo, yanlıyorsunuz…
Hepinizden daha çok ölüyorum,
Bu ülkede yaşayan her insandan daha çok ölüyorum.
Tanrının gücüne gitmezse
Ki umurumda değil artık, giderse gitsin
İsa dan daha çok acı çekiyorum.
Artık bu ülkede çok okumak,
Çok çalışmak,
Çook şey bilmek önemli değil.
Az bileceksin çok çalacaksın.
Hırsız olacaksın çırpacaksın
Varsa gücün, vereceksin bankanın kapısına hortumu
Yok mu gücün, saracaksın o zaman yetimin boğazına bağırsaklarını.
Yada biçer Niyazi olacaksın, kara kaplı nizami.,
Veya başka bir şey,
İsteğin zaman yaşayacak, istediğin zaman yaşlanacak
Kuş tüyü yatakta istediğin zaman öleceksin.
Yani kaderin kendi elinde olacak.
Saltanat makamında oturun ilgili bakanlar gibi…

YAZAN: HALİS TEKEL
( Horozlanmak yasaktır senaryosundan)
 
Konu Sahibi
selmansonmez
Katılım
30 Ara 2018
Konular
378
Mesajlar
683
Tepkime puanı
53
Çevrimiçi zaman
1 saat 10 dakika
Yaş
34
Konum
Antalya
Ticaret
0 / 0 / 0
ŞARAPİZM. ( ateist)

Yo yo hayat hikayemi falan anlatmayacağım size,
Zaten tarih abdestliğini ve kutsallığını kaybetmişken
Böyle aptalca bir şeyi beklemeyin benden sarhoş olsam da
Ben şarap içerim, şarap
Günde beş vakit namaz niyetine
Leyla ile Mecnun adına içerim.
Bilir misiniz tadını,
Aman nerden bileceksiniz yahu , gece kıyafetiyle pek tat vermez ki.
Sigara da içerim elbet bol bol
Yaşlılığımı boşuna hayal ettiğimi de bilirim
Otuzbeş, hadi taş çatlasın
Otuz altının başında ölürüm, kesindir bu
Çünkü, izmarit artı ispirto eşittir ölüm.
Nasıl ve nerde öleceğimi de bilirim.
Ben şarapçıların şahıyım, ben her şeyi bilirim.
Psikoloji, sosyoloji, bokoloji, aklınıza gelecek veya gelmeyecek,
Son iki hecesi loji ile biten bütün mantıksızları bilirim.
Anlamlarını bilmesem de her yola girerim.
Kapitalizm, sosyalizm, ahlizm vahlizm
Ama en güzeli benim yolum olan şarapizm
Her adımımda yanımda olan, tek dostuyumdur kendimin.
Bilirim hiç biriniz beni sevmezsiniz,
Alacağım hırkamı gideceğim zaten buradan.
Ama bilmezsiniz ki, sizi gidi aptallar sizi
Bu dünya benim adıma yaratıldı,
Benim adım ile döner durur, deliler gibi kendi etrafında.
Ama siz güneş etrafında döndüğünü sanırsınız hah.
Yoldan geçen, permalı röfleli, burmalı *****lı
Tamperli tampersiz bütün kadınlar benimdir benim.
Bütün şarkılar benim adıma yazılmıştır.
Bütün şiirler benim adıma okunur,
Tek yalnızlık tanrıya mahsus, işte oda bana dokunur.
Lanet olsun…
Güneş doğsun artık, hırkam nerde, ben gidiyorum…


Halis Tekel… ( Mülteci Oyunundan)
 
Konu Sahibi
selmansonmez
Katılım
30 Ara 2018
Konular
378
Mesajlar
683
Tepkime puanı
53
Çevrimiçi zaman
1 saat 10 dakika
Yaş
34
Konum
Antalya
Ticaret
0 / 0 / 0
MUSTAFA
Geçmiyor, bir türlü geçmiyor. Ne yaparsam yapayım yine de geçmiyor. Tam unuttum diyorum, yine çıkıp geliyor. Hayalini görüyorum onun. Buraya geliyor. Beni ziyaret ediyor. Orta birinci sınıftayken beni okuldan aldı, bir işe soktu. Çocuktum ama oyun yoktu, oyuncak yoktu. Durmadan çalışıyordum ve o benim kazandığım bütün parayla içki içiyordu. İşkenceler hep devam etti. Üzerimde söndürdüğü her sigarada ona olan nefretim biraz daha alevlendi. Epey bir süre gizlice karate çalıştım. Çocuk aklı işte, amacım bir an önce ondan daha güçlü olup onu dövmekti. Baktım bu böyle olmayacak bıraktım karateyi ve gizlice bir okula kayıt yaptırdım. Ortaokulu dışarıdan bitirdim. Lise 1'e başladığımda artık genç bir delikanlıydım ve babamın baskıları beni yıldırmıştı. Artık ona kendimi ezdirmeyecektim. Zaten çok içmekten yavaş yavaş kafayı yiyordu. Topladım eşyalarımı kaçtım evden. Epey bir süre sokaklarda yattım. Sokak çocuklarıyla ahbaplık ettim. Tinerlerini paylaştılar benimle. Sonra bir iş buldum: Bir kafeteryada garsonluk… Oranın deposunda konaklamaya başladım, iri lağım fareleriyle birlikte… Çok sevmiştim onları, çünkü tek arkadaşlarım onlardı. Çok büyük bir hırsla çalışıyordum, hem işte hem de okulda derslerime… Derslerimde çok başarılıydım. Öğretmenlerim üstüme düşerdi. Hoşuma giderdi bu durum. Ama gel gör ki hiç arkadaşım yoktu. Aslında vardı: Selim… Ama o da beni terk etti. Büyük ihtimalle sevgilisi istemişti böyle olmasını. Oysa ben onun gerçek bir dost olduğuna inanmıştım. Canı sağ olsun eski dostumun. Lise sondayken İpek diye bir kızla tanıştım: ilk aşkım. Daha doğrusu ilk ve son… Çok sevdim onu. Bana annemden sonra sevgiyi hatırlatan tek kişiydi. Ama şimdi Nihan'la evliyim.

Oyun Adı: Hayaller ve Gerçekler
Yazarı : Kemal ORUÇ
 
Konu Sahibi
selmansonmez
Katılım
30 Ara 2018
Konular
378
Mesajlar
683
Tepkime puanı
53
Çevrimiçi zaman
1 saat 10 dakika
Yaş
34
Konum
Antalya
Ticaret
0 / 0 / 0
MEVLÜT BABA

Yıllardır biriktiririm bu derdimi içimde. Nasıl anlatılır nasıl sözcüklere kurulur bilemem. Ben içimde yaşadım ya hep… (Durgunlaşır.) Gençliğimde bir kadın sevdim. Canımdan çok hem de… Evlendik, bir bebemiz oldu: Ahmet... Ahmet'im… Daha iki yaşındayken anası garibim kansere yakalandı, çok çok altı ay dayandı bu illete. Ahmet'imi tek başıma büyüttüm. Yeri geldi anası da ben oldum. Aç kaldım ama Ona hissettirmedim. Çöplükten bulup yedim ama Ahmet'imi hiç aç koymadım. Hiç üşümedi o ben ayazlarda donarken. O sıralar eskicilik yapardım ben. Demir, pet şişe falan toplar satardım. Okumadım hiç ben, okutmadılar. İstedim oğlum okusun adam olsun, kimsenin eline bakmasın. Lise çağına gelince beni tanımaz oldu. Utandı içten içe… Hiçbir çocuk babasının fakirliğinden utanır mı? Utandı işte yavrucak. Kaçtı günlerce benden. Aradım, okuluna gittim sordum benden bahsetmemiş bile… Başka birinden bahsetmiş. Demiş ki "Benim babam doktor". Kızmadım ona kızamadım. Sonra Tıp Fakültesini kazandı, başka şehre okumaya gitti. Bir daha da arayıp sormadı. Kazandığım her parayı gönderdim, oğlum aç kalmasın, yaban ellerde açıkta kalmasın diye. Profesör oldu, şimdi İstanbul'da benim hastabakıcılık yaptığım hastanenin başhekimi... Anlayacağın Prof. Dr. Bekir Şahin benim oğlum... Siyasi torpille geldi buraya. Benim için değil merak etme, kendi çıkarları için… Ben sildim bir kere Onu hayatımdan. Benim Bekir diye bir oğlum yok! İşe bak ki bir zamanlar o benden utanırdı. Şimdi ise ben ondan utanıyorum!

Oyun Adı: Hayaller ve Gerçekler
Yazarı : Kemal ORUÇ
 
Konu Sahibi
selmansonmez
Katılım
30 Ara 2018
Konular
378
Mesajlar
683
Tepkime puanı
53
Çevrimiçi zaman
1 saat 10 dakika
Yaş
34
Konum
Antalya
Ticaret
0 / 0 / 0
KAHVECİ


Limonlu bi rakı olsa hepsinden iyi.Dün gece yine karıştırdık
Canına yandığım ! Şimdiki rakıların hepsi ispirto.Kamanatoya koy,yak.Adamın yüreğini yakıyor.Biraz meze falanda atıştırdık.Gece yarısı kalktım,destiyi başıma,lık, lık, lık.İçtikçe suyu,tutuyor meret şey! Ah,o eski cıbra rakıları.Gözünü sevdiğim! Bir kilo, iki kilo çek; bi'şey olmaz. Demir gibi olursun; adamı besler. Öyle olmasa, biz çoktan boylardık tahtalı köyü. Hey gözünü sevdiğim, hani o rakılar? Balta Mehmet Bey vardı bizim, rahmetlik, öyle derdi: rakının iyisi yakmaz; tulumbaya koyup yangına sıksan, hemen söndürür. Mehmet Bey, hani, bizim tulumbanın reisi idi. Zengin adam! Vız gelir O'na dünya! Bir yangın oldu mu, ceketi hemen fora.Yay gibi, lastik gibi bir adam. Eh, biz de, ne olsa yavrum, tulumbadan yetiştik.Yemeniyi çektin mi, neresi olursa olsun,Cibali, Karagümrük, Davutpaşa, Kadırga.
(coşar)
Heeyyy!.Geliyor imanım Rüstempaşalılar! Fener önde, Mehmet Bey boruyu öttürdü mü, kızaktan çekilen kayık gibi tulumba, fısss.Hadi denize, yangın yerine!
Geç şimdi bunları. Yap bana 'bi' okkalı!

KÖŞEBAŞI
A.KUTSİ TECER


 

Users who are viewing this thread

Ana Sayfa Kayıt Ol Giriş Yap
Üst