- Katılım
- 31 Eki 2023
- Konular
- 399
- Mesajlar
- 616
- Tepkime puanı
- 2
- Çevrimiçi zaman
- 0
Sitenin geniş bahçesinde doğanın uyanışıyla çiçeklenen bitkileri fotoğraflıyor Begüm. Baharın tatlı kokusu içinde oynaşıyor adeta. Mutlu ve huzur dolu. Bu koku, tomurcuğunu sunan çiçekler, etrafta başıboş dolaşan kediler, ağaçlarda şarkı söyleyen Hint bülbülleri…
Yakın plan çekimler yapmaya başlamış, ışığı ve açıyı yakalamayı da başarmış olmanın sevinciyle kendini öyle kaptırdı ki; objektifte beliren küçük parmaklıkları görünce irkilip, tökezledi. Karşısında kocaman siyah gözlerini kırpıştıran bu küçük çocuğun yanına nasıl sokulduğunu hiç anlamadı. Çocuk meraklı, siyah zeytin gözleriyle Begüm'e ağız dolusu gülümsüyordu.
“Ada gel oğlum, ablayı rahatsız etme…”*
İkisi de aynı anda sese doğru baktılar. İlerdeki kafede kısa saçlı bir kadın sinirli mi evhamlı mı seçilemeyecek bir biçimde çocuğunu çağırıyor. Begüm, kadına dostça, “Rahatsız etmiyor, merak etmeyin…” dedi. Ada, bu sözler üzerine bir annesine bir Begüm'e bakıp omuz silkti.
Dünyayı tanımaya ve anlamaya çalışan küçük bir insan bu sevimli çocuk. Söz dinlemeyen oğluna söylenerek gelen annesi, dizlerinin üzerinde çimenlerde oğluyla yan yana duran Begüm'e “Bu çocuk beni öldürecek bir gün, vallahi öldürecek! Hiç sözümü dinlemiyor. Kusura bakmayın, çocuk işte…”
Begüm annesinin içerlediği çocuğu korumak istercesine, “Ne güzel söylediniz, o daha bir çocuk, ben rahatsız olmadım, hatta fotoğrafını çekmek istiyorum izin verir misiniz?” dedi. Kadın tereddüt ederek, “Ben de deminden beri sizi izliyorum, çiçeklerin fotoğrafını çekiyordunuz. Ne güzel meraklar bunlar, bizim imkânımız olmadı hiç… Buraya yeni taşındık, bu arada benim adım Gamze, ilerdeki apartmanın beşinci katında oturuyorum.”
“Öyle mi komşuyuz o halde, ben üçüncü kattayım. İsterseniz beraber fotoğraflayayım sizi. Yarın tab ettirip getiririm size…”
Begüm bu sözleri söylediğine inanamıyordu. Normalde kimseye birdenbire yanaşmaz, arkadaşlık kurmazdı. Belli ki Gamze Hanım da kararsızdı bu talep karşısında. Kısa bir duraklamanın ardından “olur” dedi. Bu sırada Ada, Begüm'ün ilgisini kaybedince kızın saçlarını çekiştirerek dikkatleri yine kendi üzerine çekmeyi başardı. Gün boyu ödev hazırlamaktan etrafındaki güzellikleri fark edemediğini düşündü Begüm. O gün küçük çocukla şakalaşarak, Gamze Hanım ile sohbet ederek akşamı ettiler. Gamze Hanım'ın eşi bir kongreye davet edildiği için bir hafta eve gelmeyecekmiş ve zaten buraya yabancı olan kadın kendini yalnız hissediyormuş. Oğlu sayesinde tanıdığı bu kızda kendi gerçekleştiremediği hayallerini görür Gamze Hanım ve ödevi olmadığı zamanlar evine uğrarsa memnun olacağını söyler. Kısa süre içinde gayet iyi anlaşırlar. Begüm derslerden uzaklaştığı an kendisini şu an çok uzaklarda olan ailesinin yanında gibi hisseder ve bu şirin anne-oğulla arkadaşlık etmeye karar verir.
Aradan iki ay geçmiştir, Ada'nın üçüncü doğum gününü kutlaması yapılacaktır. Gamze Hanım eşi Önder Bey'le birlikte güzel bir sofra hazırlayıp özellikle apartmandaki çocuklu aileleri bu doğum günü partisine davet eder. Begüm de fotoğraf çekme görevini üstlenir. Ada'ya doğum günü hediyesi olarak görüştükleri süre boyunca Gamze Hanım, Önder Bey ve Ada'nın olduğu büyük bir fotoğraf albümünü hediye eder. Fotoğraf albümünün en sonunda da Gamze Hanım'ın bahçede çektiği Ada'nın Begüm'ün boynuna dolanmış ve yanağına öpücük kondurduğu fotoğrafı yerleştirir. Ada bu fotoğrafı sanki kocaman bir adam gibi başucuna koyar. Artık Begüm'e “abla” değil “Begim” der.
Ertesi günün sabahı ezan saatinde Gamze Hanım Begüm'ün kapısında dikilir. Ada kollarında ağlamaklı ve Begüm uyku sersemi uyanamamış gözlerle onlara bakmaktadır. Gamze Hanım Begüm'ü artık iyice aileden saymıştır, sorunu Begüm'e anlatır.
Ada; ezan sesinden korkmuş, bir adamın acı içinde ağladığını düşünmüştür. Ne yaptılarsa ikna edememişler ve Gamze Hanım Begüm'e gidelim diyerek oğlunu oyalamıştır. Ama Begüm'e rağmen Ada ağlamaya devam eder. İçeri geçip düşünürler, bir yandan çocuğu ikna etmeye çalışırlar ama Ada boncuk boncuk dökülen gözyaşlarından bir türlü vazgeçmez. O günden sonra Ada her gün ezan saati kalkıp bir adamın ağladığını ve acı çektiğini düşünüp ağlar. Ev halkına ve Begüm'e huzur vermez.
Bir süre sonra Begüm'ün aklına bir fikir gelir ve gene bir ezan saati Gamze Hanım'ların kapısının önünde bekler. Ada'nın içerden sesi gelene kadar taş merdivenlerde bekler. “Noluyoo, noluyoo adam ağlıyoo yineee, biri onu çok üzmüüüş, ağlamasın…”
Begüm, tebessüm edip küçücük çocuğun duyarlılığına hayret eder, kendilerini de uyutmamasından çok etkilenir. Tam onlar da Begüm'e inecekken, kapıyı açtıklarında karşılaşırlar.
“Günaydın Gamze Abla, günlerdir düşünüyorum bu adam niye ağlıyor diye. Sonunda buldum bu adam ağlamıyor, başka bir dilde acıklı bir şarkı söylüyor.”
Gamze Hanım, Begüm'ün sözlerine anlamamış gözlerle bakarken bu konuşma Ada'nın ağlamasını kesmiştir.
“Doğru söylüyorum Gamze Abla, bugün o şarkı söyleyen adamın yanına gideceğim. Biraz neşeli şarkı söyleyemez mi soracağım. Benimle gelin.”
Yakın plan çekimler yapmaya başlamış, ışığı ve açıyı yakalamayı da başarmış olmanın sevinciyle kendini öyle kaptırdı ki; objektifte beliren küçük parmaklıkları görünce irkilip, tökezledi. Karşısında kocaman siyah gözlerini kırpıştıran bu küçük çocuğun yanına nasıl sokulduğunu hiç anlamadı. Çocuk meraklı, siyah zeytin gözleriyle Begüm'e ağız dolusu gülümsüyordu.
“Ada gel oğlum, ablayı rahatsız etme…”*
İkisi de aynı anda sese doğru baktılar. İlerdeki kafede kısa saçlı bir kadın sinirli mi evhamlı mı seçilemeyecek bir biçimde çocuğunu çağırıyor. Begüm, kadına dostça, “Rahatsız etmiyor, merak etmeyin…” dedi. Ada, bu sözler üzerine bir annesine bir Begüm'e bakıp omuz silkti.
Dünyayı tanımaya ve anlamaya çalışan küçük bir insan bu sevimli çocuk. Söz dinlemeyen oğluna söylenerek gelen annesi, dizlerinin üzerinde çimenlerde oğluyla yan yana duran Begüm'e “Bu çocuk beni öldürecek bir gün, vallahi öldürecek! Hiç sözümü dinlemiyor. Kusura bakmayın, çocuk işte…”
Begüm annesinin içerlediği çocuğu korumak istercesine, “Ne güzel söylediniz, o daha bir çocuk, ben rahatsız olmadım, hatta fotoğrafını çekmek istiyorum izin verir misiniz?” dedi. Kadın tereddüt ederek, “Ben de deminden beri sizi izliyorum, çiçeklerin fotoğrafını çekiyordunuz. Ne güzel meraklar bunlar, bizim imkânımız olmadı hiç… Buraya yeni taşındık, bu arada benim adım Gamze, ilerdeki apartmanın beşinci katında oturuyorum.”
“Öyle mi komşuyuz o halde, ben üçüncü kattayım. İsterseniz beraber fotoğraflayayım sizi. Yarın tab ettirip getiririm size…”
Begüm bu sözleri söylediğine inanamıyordu. Normalde kimseye birdenbire yanaşmaz, arkadaşlık kurmazdı. Belli ki Gamze Hanım da kararsızdı bu talep karşısında. Kısa bir duraklamanın ardından “olur” dedi. Bu sırada Ada, Begüm'ün ilgisini kaybedince kızın saçlarını çekiştirerek dikkatleri yine kendi üzerine çekmeyi başardı. Gün boyu ödev hazırlamaktan etrafındaki güzellikleri fark edemediğini düşündü Begüm. O gün küçük çocukla şakalaşarak, Gamze Hanım ile sohbet ederek akşamı ettiler. Gamze Hanım'ın eşi bir kongreye davet edildiği için bir hafta eve gelmeyecekmiş ve zaten buraya yabancı olan kadın kendini yalnız hissediyormuş. Oğlu sayesinde tanıdığı bu kızda kendi gerçekleştiremediği hayallerini görür Gamze Hanım ve ödevi olmadığı zamanlar evine uğrarsa memnun olacağını söyler. Kısa süre içinde gayet iyi anlaşırlar. Begüm derslerden uzaklaştığı an kendisini şu an çok uzaklarda olan ailesinin yanında gibi hisseder ve bu şirin anne-oğulla arkadaşlık etmeye karar verir.
Aradan iki ay geçmiştir, Ada'nın üçüncü doğum gününü kutlaması yapılacaktır. Gamze Hanım eşi Önder Bey'le birlikte güzel bir sofra hazırlayıp özellikle apartmandaki çocuklu aileleri bu doğum günü partisine davet eder. Begüm de fotoğraf çekme görevini üstlenir. Ada'ya doğum günü hediyesi olarak görüştükleri süre boyunca Gamze Hanım, Önder Bey ve Ada'nın olduğu büyük bir fotoğraf albümünü hediye eder. Fotoğraf albümünün en sonunda da Gamze Hanım'ın bahçede çektiği Ada'nın Begüm'ün boynuna dolanmış ve yanağına öpücük kondurduğu fotoğrafı yerleştirir. Ada bu fotoğrafı sanki kocaman bir adam gibi başucuna koyar. Artık Begüm'e “abla” değil “Begim” der.
Ertesi günün sabahı ezan saatinde Gamze Hanım Begüm'ün kapısında dikilir. Ada kollarında ağlamaklı ve Begüm uyku sersemi uyanamamış gözlerle onlara bakmaktadır. Gamze Hanım Begüm'ü artık iyice aileden saymıştır, sorunu Begüm'e anlatır.
Ada; ezan sesinden korkmuş, bir adamın acı içinde ağladığını düşünmüştür. Ne yaptılarsa ikna edememişler ve Gamze Hanım Begüm'e gidelim diyerek oğlunu oyalamıştır. Ama Begüm'e rağmen Ada ağlamaya devam eder. İçeri geçip düşünürler, bir yandan çocuğu ikna etmeye çalışırlar ama Ada boncuk boncuk dökülen gözyaşlarından bir türlü vazgeçmez. O günden sonra Ada her gün ezan saati kalkıp bir adamın ağladığını ve acı çektiğini düşünüp ağlar. Ev halkına ve Begüm'e huzur vermez.
Bir süre sonra Begüm'ün aklına bir fikir gelir ve gene bir ezan saati Gamze Hanım'ların kapısının önünde bekler. Ada'nın içerden sesi gelene kadar taş merdivenlerde bekler. “Noluyoo, noluyoo adam ağlıyoo yineee, biri onu çok üzmüüüş, ağlamasın…”
Begüm, tebessüm edip küçücük çocuğun duyarlılığına hayret eder, kendilerini de uyutmamasından çok etkilenir. Tam onlar da Begüm'e inecekken, kapıyı açtıklarında karşılaşırlar.
“Günaydın Gamze Abla, günlerdir düşünüyorum bu adam niye ağlıyor diye. Sonunda buldum bu adam ağlamıyor, başka bir dilde acıklı bir şarkı söylüyor.”
Gamze Hanım, Begüm'ün sözlerine anlamamış gözlerle bakarken bu konuşma Ada'nın ağlamasını kesmiştir.
“Doğru söylüyorum Gamze Abla, bugün o şarkı söyleyen adamın yanına gideceğim. Biraz neşeli şarkı söyleyemez mi soracağım. Benimle gelin.”